ORMAN YANGINLARINDA DELİL TESPİTİ TALEPLERİ
- Arb. Av. Ceyhun Polat
- Jul 25, 2022
- 2 min read
Updated: Jul 28, 2022
Orman yangınlarının gündemimizde olduğu bu sıcak yaz günlerinde orman yangının kendi özel mülklerine sıçramasıyla yangından mağdur olanların, zarar görenlerin ivedilikle başvurması gereken “delil tespiti” kurumundan bahsetmek istiyoruz.
Delil tespiti kurumu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 400 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, taraflardan her biri, ileride açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti amacıyla (ör. ileride açacağı bir tazminat davasına esas olmak üzere uğradığı zararın (yanan ev, ağaç, eşya vs) tespiti ve miktarın hesaplanması gibi) keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi işlemlerin yapılmasını yetkili mahkemeden talep edebilecektir.
HMK: "Delil tespitinin istenebileceği hâller
Madde 400- (1) Taraflardan her biri, görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileride açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti amacıyla keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi işlemlerin yapılmasını talep edebilir.
(2) Delil tespiti istenebilmesi için hukuki yararın varlığı gerekir. Kanunda açıkça öngörülen hâller dışında, delilin hemen tespit edilmemesi hâlinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimal dâhilinde bulunuyorsa hukuki yarar var sayılır."
Yangın sonrası zarar gören mağdurlar çoğunlukla ivedilikle tamir ve ıslah işlerine girişecekleri için meydana gelen maddi zararlarının da ivedilikle tespiti zarureti vardır. Derhal delil tespiti yapılmaması ve tamirat ve ıslah esnasında delillerin ortadan kalkması durumunda ispat hukuku bakımından ileride mağdurların hak kaybı ve telafisi imkansız zararları olabilecektir. Dolayısıyla, zarar görenlerin delil tespiti istemekte HMK 400m/2.f uyarınca “hukuki yararları” vardır zira delil tespiti ileride açacakları bir maddi tazminat davasının da miktarına esas teşkil edecektir.
Uygulamada, birbirinden çok farklı iki kurum olan “delil tespiti” ve “tespit davası” sıklıkla birbirine karıştırılmaktadır. Oysa ki bu iki kurum birbirinden tamamıyla farklıdır ve aralarında kafa karıştırıcı “tespit” kelimesi dışında hiçbir ortak yönleri yoktur. HMK m.106’ya göre tespit davası, bir hakkın yahut hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun veya bir belgenin sahteliğinin belirlendiği davalardır. Bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığının tespitine ilişkin dava olarak tanımlanan tespit davalarının amacının hukuki belirsizliği gidermek ve bu şekilde hukuki barışı sağlamak olduğu kabul edilmektedir. Vakıaların tespiti bu davaya konu olamaz.
Delil tespiti ise, açılmış veya ileride açılacak olan bir davada ileri sürülecek olan ve gecikmesi nedeniyle kaybolma tehlikesi bulunan delillerin tespiti için başvurulan hukuki bir çaredir. Dolayısıyla, bir şeyin durumunun tespiti, maddi bir vakıanın tespiti olduğundan, delil tespitinin konusunu oluşturacaktır.
Tespit davası, eda davasının öncüsü olduğundan, davacının eda davası açabilmesinin mümkün olduğu hallerde tespit davası açamayacağı doktrinde ve uygulamada kabul edilmektedir. Halbuki daha sonra asıl davayı açamayacak veya açmayacak olsa dahi, ilgililer delil tespitine başvurulabilecek ve delillerin muhafaza altına alınmasını talep edebileceklerdir.
Doktrindeki bir görüşe göre delil tespit isteğinin reddi ile ilgili kararlara karşı itiraz edilebilmesini ve itiraz üzerine verilecek kararlara karşı da temyiz yolunun açılmasını sağlayacak yasal değişikliklere ihtiyaç vardır.
Kaynakça:
Cenk Akil, Medeni Yargılama Hukukunda Mahkemelerce Yapılan Delil Tespiti, AÜHFD, 2009, Cilt 58,
Arslandoğan Birce, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre Delil Tespiti, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2014
Comments